Bilişim ve teknoloji hukuku, hukukun en genç dalıdır. Teknolojinin gelişmesinin ve yaygınlaşmasının hukuk alanına da yansımaları olmuştur. Özellikle bilişimin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla bu alana özgü sorunlar ortaya çıkmıştır. İlk başta bu sorunlar, klasik hukuk kurallarının kıyas şeklinde uygulanmasıyla çözülmeye çalışılmış ancak bu yöntem pratik olmamıştır. Hatta hakkaniyete aykırı durumlar bile ortaya çıkmıştır. Süreç içerisinde bilişimin kendine has alanına uygulanacak kurallar gelişmeye başlamıştır.
Esasında, teknoloji geliştirmek ve çalışma esaslarını belirlemek bir nevi hukuk kuralı koymaktır. Bir bilişim sistemini veya teknolojiyi tasarlayan ve nasıl kullanacağını belirleyen, aslında hukuki düzlemin çerçevesini de çizmektedir. Kural koymaktadır. Bu sebepledir ki, bilişim ve teknoloji hukukunun en temel kaynağı, bilişim ve teknoloji standartlarıdır. Aynı doğrultuda, teknolojiyi geliştirenler, standartları belirleyenler organik olmasa da fonksiyonel manada kanun koyuculardır.
Bilişim ve teknolojinin standartlarının anlaşılmasıyla, bilişim ve teknolojinin özünde yatan gizli kodun, hukuk kuralının anlanması mümkündür. Hukuk, içinden doğduğu toplumun çizdiği çerçeveye uygun olarak, bilişim ve teknolojiye emreder, teknolojiyi yeniden tasarlatmaya çalışır. Bu emirlere teknoloji direndiği durumlarda, yaptırımlarla bu teknolojiyi ya yasaklamaya çalışır ya da kullanımını külfetli bir hale getirir.
Hukuk çatışan menfaatler arasında denge bulma sanatıdır. Hukuk, bir taraftan bireylere ticaret yapma olanağı tanırken, bir yandan da kısıtlamalar ve yasaklar koyarak bu hakkın kötüye kullanılmasını önler. Örneğin, teknolojinin mahremiyet alanına ölçüsüz girmesi durumunda teknolojinin yeniden tasarlanması için (privacy by design) emir verir. Tasarımda mahremiyet bunun örneğidir. Teknolojinin sadece belirli kişilere göre dizayn edilmesi durumunda da hukuk emredici olur ve “herkes için tasarım” (design for all) şeklinde kural koyar.
Hukuk, yeni alanlara da ön açar. Privacy engineering bunun en güncel örneği. Mahremiyete ilişkin kuralların teknik olarak nasıl uygulanacağı müstakil bir mühendislik çalışma alanı haline gelmiştir.
Özünde bilişim ve hukuk birbirinden çok da farklı disiplinler değildir. Bilişim, teknik bir sorunu çözmek için uğraşır, hukuk ise sosyal bir sorunu. İkisi de sorun çözücüdür. Kurallar koyarak bir neticeye varmaya çalışır. Hukuk, sosyal bir problemi çözmek için kullanılan bir yöntemdir. Hukukun arkasındaki matematik ve bilişimin arkasındaki norm tespit edilirse, iki alanın özü daha iyi anlaşılır.
Bilişim ve hukuk arasındaki ilişki bilişim suçlarında daha somutlaşmaktadır. Her suçun bir kanuni tanımı vardır ve bu tanım suçu soyut olarak tanımlar. Bu çizilen soyut çerçeve veya şablon somut olaya uygulanmak suretiyle suçun varlığı tespit edilir. Her suç, aslında bir yazılım gibi değişkenler, döngüler, fonksiyonlar, koşul yapıları, diziler ve algoritmalar şeklinde formüle edilebilir. Yazılımcı sıfatıyla kanun koyucu programı yazar; yargı ise somut bir uyuşmazlıkta verileri girerek, değişkenleri tanımlayarak programı çalıştırır ve bir karara varır. Elbette uyuşmazlıklar, her zaman steril ve de basit değildir. Uyuşmazlıkların belirli aşamalarında, yani belirli döngülerin sonunda, hâkimin müdahale etmesi, vicdanına ve muhakemesine dayalı olarak bir tercihte bulunması ve nihayetinde bir karar vererek bir sonraki döngüye geçmesi gerekir.
Bilişim ve teknolojiyi düzenlemeye ilişkin ilk dönemlerdeki kurallar, hukuk kuralarından ziyade etik ilkeler, davranış kuralları ve teknik tabirle soft-law dediğimiz bağlayıcılığı olmayan yumuşak hukuk kuralları şeklindeydi. Zamanla bu kurallar kodifiye edilmeye başlanmış ve dinamik ve disiplinler arası bir alan olan Bilişim ve Teknoloji Hukuku ortaya çıkmıştır.
© Copyright 2024 - Mitra Hukuk ve Danışmanlık - Tüm Hakları Saklıdır.
Designed by Siberp Bilişim Teknolojileri